Yolsuzluğun Kaptanı
- Naz Ece Arda
- 1 Tem 2024
- 3 dakikada okunur
“Sonunda bulmuştu işte, başarmıştı. Rüyalarını süsleyen o kapı karşısındaydı. Anın verdiği mutluluk ve hazzı iliklerine kadar hissetti. Ne yollardan ne maceralardan geçmişti bu kapıya ulaşabilmek için. Kapıyı açıp içeriye adım atacağı anda kapıda bir yazı belirdi: “Bu kapıdan içeri sadece gönlü temiz, vicdanı rahat olanlar girebilir.” Yazı hakkında hiç düşünmeden adımını atacaktı ki tapınağın içinden yükselen çığlık sesi onu yavaşlattı. Düşündü, taşındı. Galiba bulmak için bütün ömrünü harcadığı tapınağa girmek sandığı kadar kolay olmayacaktı. İsyankar bir havaya büründü, kimse ona tapınağın girişinde bir şart olacağını söylememişti ki! Hayıflanması bitince bütün yolculuğunu gözden geçirmeye başladı. İlk önce tapınağın varlığından nasıl haberdar olduğunu hatırlamaya çalıştı. Üniversitede hocasına gelen mektubu merakına yenik düşüp izinsizce açmış, okumuş ve hocasına haber bile vermeden haritayı alıp gitmişti. İçine bir huzursuzluk çöktü, acaba tapınağa giremeyecek miydi? Yolu aklında bir daha yaşamaya devam etti. Bu adaya gitmek için kullandığı gemiyi ve geminin mürettebatını düşündü. Geminin kendisine ve mürettebatın çoğunluğuna karşı bir zararı olmamıştı, biraz rahatladı. Fakat kabuslarından hiç ayrılmayan o çocuğun yüzü gözünün önüne gelince tapınağa girebileceğine dair sahip olduğu en küçük umut kırıntısı bile yok oldu. Deniz… Deniz’e neler yapmıştı öyle? Zaten mürettebata katılmayı kendisi istememişti, ailesinin “Hiçbir baltaya sap olamayacaksın.” sözlerine karşı kardeşinin zorlamasıyla katılmıştı. Vücudu da hiç uygun değildi bu göreve; çelimsizdi, sıskaydı, bir fıçı balığı bile zor kaldırabiliyordu. Ama hırslıydı ve çok uyumlu bir çocuktu. Herkese yardım etmeye çalışmış, gücü yettiğince bütün işlere koşmuş ve herkesin güvenli olmasına katkıda bulunmuştu. Keşke herkes Deniz’in güvenliği ve sağlığına onun diğerlerine verdiği kadar önem verseydi. Yolculuk esnasında fırtınalı bir günde korsanların saldırısına uğramışlardı. Kendisi güçlükle dümeni kontrol etmeye çalışırken Deniz de elleri titreyerek halatları bağlamaya çalışıyordu. Bir anda, ufukta bir korsan gemisi belirmişti. Mürettebat alarma geçip silah kuşansa da korsanların onlara karşı ezici bir üstünlük kurduğu gerçeğinden kaçamadılar. Tapınak hayallerinin suya düşmek üzere olduğunu fark eden Kaptan aklına gelen son çareyi denedi. O sahne gözlerinin önünde canladı. Önce Deniz’in yanına gidip:
– (Alçak sesle) “Deniz, sen burada kal. Onlarla konuşmam lazım.” dedi.
Deniz:
– (Korkuyla) “Kaptan, ne yapacaksınız?” diye sordu.
Kaptan:
– (Sert bir şekilde) “Sadece dediklerimi yap, çocuk!” diye cevap verdi.
Korsanların liderini çağırıp ona:
– (Alçak sesle,yalvararak) “Lütfen hepimizi öldürmeyin, bu yolculuğa çıkabilmek için bütün hayatımı arkada bıraktım. Bu takıntı yüzünden ne bir ailem ne bir evim oldu. Tek isteğim haritada görebileceğiniz adaya ulaşmak. Lütfen, hazinemizin yarısı ve mürettebattan birini size vereyim; siz de hayatımızı bağışlayın. Devam etmemize izin verin.” dedi.
Korsan Lideri:
– (Gülerek) “Ne korkak ve bencil bir adammışsın sen de. Kendi hedefine ulaşabilmek için sana güvenen mürettebatından anında vazgeçebiliyorsun. Ama anlaştık, kaptan. Hepinizi öldürmektense hem hazine hem de mürettebat kazanmak daha yararlı olur bana. Hazineyi ve mürettebattan birini gönderin, sizler serbestsiniz.” diye onayladı.
Korsanlar, arkada bırakılan ve zaten çelimsiz olan Deniz'i kolaylıkla yakalayıp gemilerine doğru sürüklediler. Deniz, korku içinde kaptana bakıp:
– (Bağırarak) “Kaptan, lütfen! Yardım edin!” diye yalvardı.
Kaptan:
– (Gözlerini kaçırarak) “Üzgünüm, Deniz. Başka çarem yoktu.” diyerek uzaklaştı.
Deniz, hazinenin yarısıyla birlikte korsan gemisine götürülürken, mürettebat kaptana şaşkınlıkla bakmıştı. Fırtına dinmiş, deniz sakinleşmişti ancak kaptanın içindeki fırtına yeni başlamıştı. Kabuslarından çıkmayan Deniz'in sesi bir kez daha kulaklarında yankılandı.
Kaptan:
– (Fısıldayarak) “Deniz... Affet beni…” dedi.
Karar vermişti, bu tapınağa girmeye hakkı yoktu. Ya Deniz’i bulup onu getirecekti buraya ya da haritayı yakıp bir daha kimsenin bu yolsuzluk çukuruna düşmemesini sağlayacaktı. Sahile doğru yürümeye başladı. Onu, başka yolculuklar bekliyordu.”
Ece, kitabı kapatıp yavaşça sehpasının üstüne koydu. Gözü masasında duran haritaya ilişti. Tapınağı ve Deniz’i bulup dedesinin tamamlayamadığı yolculuğa bir son vereceğine kendince söz verdi. Eşyalarını topladı, bineceği gemiyi ayarladı ve haritasını eline aldı. Tıpkı dedesinin 40 sene önce yaptığı gibi. Fakat bir farklılık vardı. Biri amacına ulaşmak için yolsuzluğa, diğeri ise azmine bel bağlamıştı.

Yorumlar