Sonsuz Yeni Geleceklere...
- Duru Sangün
- 9 Şub
- 2 dakikada okunur
“Aynı nehirde iki kere yıkanamazsın, ya sen farklısındır ya nehir
Durmaksızın akıp giden zaman, ne yorulur ne dinlenir…”
Nereden geldiğini bilmediğim sözler kulağımda sessiz bir nefes gibi yankılanıyordu; yün atkımı burnumun ucuna kadar çektim, hava keskinleşmeye başlamıştı. Sonbahar kapımı çalıyordu sanki, yapraklar sadece uçlarından sarı-kırmızı renk vermeye başlamışlardı, öyle ki sanki tam anlamıyla değişmeye başlamak için onları içeri davet etmemi bekliyorlardı. Olabilir miydi böyle bir şey? İnanmazdım normalde akıl dışı zırvalıklara ama bu mevsim havada değişen bir şeyler vardı, bende bir şeyleri değiştiren. Belki içten içe dileğimdi değişen dünyanın benden izin isteyecek olması. Zamanın akıp gidişinde en ufak bir kontrol sahibi bile olamamak delirtiyordu bazen insanı. Ama bu açıklama yeterli gelmedi, birdenbire aklımda beliren bu düşüncelerin kökünün bu olmadığını biliyordum çünkü ama gerçek cevaptan da çekiniyordum. Sabah evden çıkarken soğuk havayla yavaşlayan kalbim bu düşünceyle tempolu hafif koşuya geçti. Kendi bildiğimi, kendi kafamın içinde, kendimden saklamaya çalışmak saçma sapan bir hal almaya başlamıştı artık.
Değişmesi gereken bendim.
Hayatın bu en doğal parçasından bu kadar korkup, bu kadar kaçmaya çalışıp da her seferinde başarısız olmak yormaya başlamıştı. Belki de benden izin isteyen ağaçlar veya yapraklar değildi de… ben miydim? Değişime kucak açmaya hazır olup olmadığını bilmek isteyen, kendi kendini haberi olmadan, adeta bir teste tabi tutan…
Hazır mıydım?…
Değildim, değildim ama…aniden yaşadığım aydınlanmayla içimde bir mutluluk, fıskiyeden fışkırırcasına hızlı ve büyük bir güçle can buldu. Yıllardan beridir gözlerimi esir alan bir sis perdesi kalkmıştı sanki. Kalbim son sürat koşuyordu şimdi. Geçmişten asla kopamayan dünkü beni tutmak, omuzlarından sarsmak sonra da sıkıca sarılmak için derin bir istek duyuyordum: evet, hazır değildim. Ama asıl mesele de buydu zaten, sonunda, en sonunda çözebilmiştim. Değişim hazırlık yapabileceğin bir şey değildi ve hazır hissetmesen de kendini yeni geleceklerin kollarına bırakabilmekteydi mutluluk.
Önümdeki bilinmeyen yollardan hangisini seçersem; o, benim için çok çok güzel olacaktı.
Adımlarım hızlandı. Karşımda, yolun ucunda adeta adımı seslenen, sarı ışıklarla süslü küçük bir dükkan gördüm, ve ben komut vermeden ayaklarım hedeflerini seçti. Sabah uyandığımda kapana kısılmış hissetmiştim, kendimi dışarı bir plan, bir yön olmadan atıvermiştim. Demek ki sebebi buydu, her şey beni bu ana getirmek için mükemmel ve eşi benzeri bir daha görülmeyecek bir düzen sıralamasında gerçekleşmişti. Sonunda dükkana ulaştığımda içimdeki deli mutluluk neredeyse tatlı bir huzura indirgenmişti. Kapıyı minik bir çan sesiyle açtım, taze kavrulmuş kahve kokusu doldurdu tüm hislerimi. Boydan boya kitaplık kaplı duvarlar beni sarmalıyor gibiydi ama içimi karartan türden değil de, çok sevdiğin birinden iyi geceler sarılması almak gibi. Kafenin sıcaklığı içime işlemeye başlamıştı ve az önce derime işleyen buz gibi havanın ardından eriyen bir buz küpü hissettim. Bakışlarımı odada gezdirirken tek bir noktaya takıldılar.
Orada, kafenin tam ortasında daire, küçük bir masada kahve içiyordu…
Tek başınaydı, karşısında da boş bir sandalye. Gözleri gözlerimi belki tesadüf eseri bulduğunda atkımı çıkarmaya çalışıyordum. Davet eder gibi baktı bana, ona kapıyı açmamı bekler gibi… Ve bugün yaşadığım rönesansın üzerine bir kez daha bağımsızlığını ilan etti bedenim, ayaklarım ve kalbim. O masaya doğru ilerlerken aklımdan tek bir düşünce geçiyordu.
Yeni yollara demiştin değil mi?
Ve içinde yıkanılacak
Daha nice nehirlere…

Yorumlar