Bavulumu Çalmışlar
- Esma B.
- 12 Nis 2021
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 25 Nis 2021
Yola ilk çıktığımda ellerim, ayaklarım küçücüktü. Burnum, ağzım, kulaklarım da küçüktü ama onlar iş görürdü… Bir de bavulum vardı, benim gibi küçük. O da biraz bozuktu, benim gibi... Yani onun fermuarı bozuktu, benim de galiba biraz kafam. Fermuarı ya sağ tarafından ya da sol tarafından hep biraz açık kalırdı. Davetkârdı, anlayacağın. Gelen her şeyi, herkesi içeri buyur ederdi. Tam bir çarşamba pazarı… Kimi zaman bir kedi zorlardı fermuarı, kimi zaman da bir martı. Martı istediğini bulamaz uçardı, kedi dağınıklığıma gelemez, kaçardı. Önceleri ben de sığardım içine, bavulumun. Sonra, içine kendimden başka her şeyi sığdırır oldum, orası ayrı… Meğer benim bavulumun tekerlekleri de yokmuş. Geç kalmalarım da hep ondanmış. Ama her gün, fermuarları sağlam bavullarını yerde kaydıranları izlerken anlayamamıştım bunu. Çok yormuşum onu, sert kaldırımlarda sürüklerken. Çok da yorulmuşum.
Bavulumda neler taşıdığımdan bihaber yürürdüm çoğu zaman, sokaklarda. Bir gün elbet duracaktım nasılsa, gerisin geri dönecektim kendime. Biliyordum. O yüzden de -dostum mu yoksa düşmanım mı olduğuna karar veremediğim- rüzgâr ne zaman bulutları getirse tepeme, “Şimdi ilerlemek, yaşamak gerek!” diyerek bavuluma sarılırdım sımsıkı. Sonra bir gün, artık her gün hatırladığım bir gün, bir bank ilişti gözüme. Çevresindekilerden biraz farklıydı, sırt kısmı yoktu bir kere. Sırtını kimseye yaslayamayanlar, bavulunu taşıtmaktan çekinenler içindi bu bank. Benim içindi. Oturdum. Her yanım ağrıdı. Oturdum diye tüm yorgunluğum bir anda hissedilir oldu, sandım. Ayaklarımı yerde, gövdemi bankta, ellerimi bacaklarımın üstünde dinlendireyim istedim. Kafamı da eğdim, o da dik durmaktan epey yorulmuştu. Ama bir de ne göreyim! Bavulum yerinde değildi. Onun yerinde yaslanmalı banklar, ağaçlar, gökyüzü vardı. Hayır, onun yerinde de değillerdi, bunlar onun bıraktığı boşluktan gördüklerimdi. İçim boştu. Bomboştu. Bavulumu çalmışlardı! “HIRSIZ VAR!” diyecek oldum ama kaskatı kesildi vücudum. Çığlığım içimde söndü. Ayaklarım yere mıhlandı. Sonunda zaman durdu sandım. Gözlerim önümdeki ağaçta takılı kaldı. O günden sonra gözlerimin önünde kaç kere yeşerdi bana nispet yaparcasına hatırlamıyorum ama onun sayesinde anladım ki duran yalnızca bendim.
Meğer bavulu çalınan, bir heykel olurmuş son durduğu yerde. O yüzdenmiş turistik yerlerde gördüğüm heykellerin hüzünlü, yabancı halleri. Bavulunu kaybeden turist yolunu bulamaz ki… Önce kalakalır benim gibi, sonra uyanıverir bilmediği bir meydanda yalnız başına. Dinç bedeni derin bir uykuya dalar fakat bu sefer de zihni uykusundan uyanır. Oysa ben, asıl şimdi, az ötemdeki çöp kutuları gibi uyumak, bavulumu unutmak istiyorum. Kapatmak istiyorum gözlerimi, görmeyeyim diye dünyanın bensiz de yeşerdiğini. Fakat kapatamıyorum, göz kapaklarımın da fermuarı bozulmuş gibi.
Kulaklarım da hala iş görüyor. Keşke işitmesem artık hiç kimseyi. Geçenlerde biraz öteme park etmiş bir arabanın radyosundan duyduğum o şarkıda da dediği gibi. Hakikaten de eksildikçe ağırlaşırmış bir bavul. Eksildikçe ağırlaşırmış insan.
Şimdi, bekliyorum ben, bir gelen olur diye,
bekliyorum, bir getiren olur diye...
Albert György- Melancholy
Esma B.
Yorumlar